Ders: Yaratıcı Yazarlık
Konu: Gençler
Hikayenin Yazıldığı Tarih: 2004
O, penaltıydı!
Halısahada altıya altı, kıran kırana maç yapmaktaydık. Ben bizim takımda kaleci olan arkadaşım Haluk’un daveti üzerine maça katılmıştım. Maçtakilerden bazıları yüz aşinası olduğum ama bu güne kadar tanışmadığım tiplerdi. Diğerlerini ise; bu güne kadar hiç görmemiştim Ortada bir iddia olmasa da; kaybetmek olmazdı iki takım içinde ve maç, sekiz yedi bizim alehimize gidiyordu. Derken bizim takımdan biri ceza sahası içinde benim tam sol çaprazımda düşürüldü; ve penaltı! O da ne! Penaltı değil diyorlar çizginin dışında olmuş. Ya göz var nizam var bal gibide içerde! Kızdırdılar beni.
“Penaltı yaaa, nasıl dışarda dersin basbaya içerde!” dedim ama bunu benimle birlikte diyen bir beş kişi daha olduğundan kimin ne dediği pek anlaşılmıyordu. Belki ben bile başka bir şey demiştim ama maç stresinden aklımda bunlar kalmış kim bilir? Onlarda hayır mayır bişiyler sallıyorlardı penaltı olmasın diye, o sırada takımımızın malkoçoğlu çıktı sahneye. Bu elaman futbol oynamasın diye yaratıldığı halde futbol oynamaya ısrar eden tiplerdendi. İki metre boylu, sıfır nokta bir tonluk abilerimizdendi ve topu hep ıska geçip ayakları yaralıyordu. Lakabının nerden geldiğini anlamak pek zor olmayan bu eleman ne kadar futbol katili olsa da “penaltı!!” diye böğürünce herkes bir irkildi. Karşı takımda cüsse fakiri değildi, onlarda da belalı tipler vardı ve haliyle restleşme şiddetlendi. Kavga çıkacak gibiydi penaltı uğruna ama gerçekten penaltıydı! Alttan alıncak gibi değildi! Ufaktan da, topyekün kavga çıkarsa ben kimi eş olarak seçeyim diye düşünmeye başladım. Sonuçta kaç yıldır birbirlerini tanıyan elemanlar kendi aralarında kavga edecekler “bu misafir” diyerek bana dokunmayacaklar; tabi tabi, Emmenuella’da hala bakire, bütün o gördüklerimiz film icabıydı zaten. Baksanıza şu yanımdaki elemana, o beni şimdiden gözüne kestirmişti bile; benimle tersleşmeye başladı. Ne yalan söyleyim tırsmıştım. Adam benden uzundu, omuzları falan da epey genişdi, güreş falan yapıyordu sanırım. Yani beni tek eliyle hallederdi. Sustum. O dakikada bizim defansa geçtim baktım benim arkadaş kalesinde oturuyor. Bu ne zaman ortalıktan kaybolup kalesine döndü? Penaltı diye kalesinden fırlayıp yanımıza gelmemiş miydi az önce? O da tırsmış anlaşılan. Gittim onunla sohbet etmeye “bunlarda ne mızıkçı böyle”
Zıııırrrrrrrrrrrrrrr…
Ohh! Kalecinin yanına giderken saatimiz doldu, halısahanın zili çalıyordu. Maçı kaybettik bir farkla ama maçın hakkı beraberlikti. Penaltıydı değildi diye birbirlerine ana avrat küfreden elemanlar hiçbirşey olmamışcasına birbirleriyle şakalaşarak soyunma odasına gidiyorlardı eski sözü doğrular gibi: Spor barış ve kardeşliktir.
Bizim çıkmamızla, bizden sonraki takım girdi sahaya, ve hemen başladılar maça. Biz de; halısahanın iki metre karelik soyunma odasında, on iki kişi soyunmaya çalışıyorduk. Baktım ki olmayacak, önce gideyim yüzümü yıkayayım, sonra üstümü değiştiririm dedim. Tuvaletle banyo ayrıydı ve benim peşimsıra gelen bizim malkoçoğlu buraya yabancıydı. Tüm küvetlere tek tek baktı ama bir pisuvar bile bulamayınca “bu ne lan! Tuvalet yok burada.” Dedi arka tarafta olduğunu açıklamama fırsat vermeden küvete işemeye başladı. O sırada nerden esti de geldi bilmiyorum, halısahaya bakan adam geldi. İşerken görünce dumura uğrayan adam “ yuh be kardeşim, bu ne ya! Millet burda duş alıyor” deyip birkaç şey daha söyleyinceye kadar, eleman çişini bitirip pantalonunu iliklemeye başladı. İkiside haklıydı bir bakıma; adam haklıydı çünküsü ortada: Havvancık nereye işiyordu. Eleman da haklıydı çünkü tuvalet olması gerektiği yerde yoktu ve inanılmaz çişi vardı. Yani ben şahidim, sesini kulaklarımla işittim, neredeyse bir buçuk dakika tempolu işedi ki bu, ulusal çapta bir rekor! Olan olmasına karşın, adam hala konuşunca bizimki dellendi ve adamı tehdit etti: “kızdırma beni, yoksa küvetine sıçarım!” adam ikinci bir dumurla karşılaşıp kem küm etmeye başladı. Karşısındaki iri yarı biri, diklense kesin dayak yer, birde küvetine sıçarsa… neyse adam bir şey demeyince elemanda uzatmayıp soyunma odasına gitti.
Soyunma odasındaki gündem bir anda değişti. O ana kadar penaltıydı değildi diye tartışan bütün cemaat tekyürek olup, küveti fetheden malkoçoğlunu alkışlıyorlardı. Alkış yerini o güne kadar hiç duymadığım bir tezahürata bıraktı: “ Sıç sıç sıçmayan ibne! Sıç sıç sıçmayan ibne! “ ilk başta bende katıldım bu tezahürata ama sonrasında baktım ki çocuğu gaza getirmeye çalışıyorlar, halısahacı amcayı düşünüp sustum. Zaten terliydim, hasta olmayım diye hemen üstümü değiştirip çıktım. Haluk’la gittik tribünlere oturduk.
Tribünde dört kişi oturuyordu. Bunların ikisini tanıyordum; bizim mahalle ekurisindendiler: Hakan ve Ramazan; selamlaştık. Onlar da bizden önceki saatte maç yapmışlardı. Hal hatır sorma faslımızın sonuna doğru takımdaki diğer elemanların da bir kısmı tribüne geldi. Malkoçoğlunu da gelenlerin arasında görünce “iyi bari ikinci bir tuvalet faciası yaşamadık” diye iç geçirdim. İçerde üç kişi kalmıştı. Gelenlerden bazıları laflamak için otumaya başlayınca ayaktakilerden biri “aslında hiç oturmayayım direk eve gideyim”dedi. “Otur oturmam madem o oturmuyor ben de kaçayım iyi siz bilirsiniz.. “ seansının sonunda birkaç kişi gitti. Soyunma odasındakilerde çıkınca bir seans da onlarla geçirdik. Sonunda beş fire verip yedi kişi oturup bizden sonraki maçı izlemeye başladık.
Bir yandan yeni maçı izliyorduk bir yandan da laflıyorduk. Herkes yorgun olduğundan konuşmada bir heyecan yoktu, hatta konuşma diye bir şey yoktu. Herkes oturmuş soluklanıyordu. Eski bir futbolcunun sözü gelmişti aklıma: “futbol, seksten daha zevklidir“ Biz seks sonrası yatak muhabbeti aşamasındaydık bir bakıma; hemen sohbete başlamıyorduk. Bir eleman sigara yaktı sonra biri daha; ben kullanmadığımdan teşekkür ettim uzatanlara. Çoğu cinsel birleşmede olduğu gibi futbolda da çoğu zaman iki taraf birden orgazma ulaşamıyor. Ya bir tarafın ya da diğerinin tatminliği ağır basıyor ki bu durumda biz tatmin olmayan taraftık ve şiddetle rövanş istemekteydik. Ama şimdilik sessizdik, çünkü tıpkı onlar gibi, halsizdik.
Bu sırada, bizim maçı izlemiş olan ramazan herkesin üzerinde uyarıcı etkiye sahip iki kelimelik cümleyi söyledi: “ O, penaltıydı!” Bilmiyorum Bilge Kaan “Ey Türk, titre ve kendine gel!” dediği zaman; emrindeki askerler, bu kadar coşmuşlarmıydı. Yorgunluktan nefes bile almayan kişiler bir anda gaza gelip; içerdeydi dışardaydı diye kapışmaya başladı. Düşen arkadaş içeri düştüğünü ondan daha iyi nasıl bileceklerini sordu. Karşı takımdan biride cevabı anında patlattı: “kocaman götün var aynı zamanda hem içerdesin hem dışardasın biz napalım?”. Hakkatende tombul tombul yanaklarından insanın makas alacağı gelen, ayakta dik dururken ayak parmaklarını göremeyecek kadar göbekli bir arkadaştı. Haliyle bütün millet güldü bu laf üzerine hatta şişman eleman bile; ama tartışma öyle kolay bitmezdi. Herkes bir şey söylüyordu. İşte beklenen muhabbet! En az maçın kendisi kadar, maç hakkında konuşmak da zevk veriyordu insana.
Fakat biz tartışmaya devam ederken; içerdeki maçtan birisi çok feci düştü kolunun üzerine, içim cız etti. Maçtaki diğer elemanlar hemen düşen çocuğun yanına geldiler. Biri çocuğun kolunu tutup çekiştirip birşeyler yaptı; her dokunuşunda çocuk çığlık attı. Çığlığı o kadar derinden geliyordu ki tüylerim diken diken oldu. En sonunda kırık bu kol diye onu dışarı taşıdılar. Arabasıyla gelen biri onu ve gelmek isteyen iki kişiyi daha alıp gitti. Dört kişi çıktıktan sonra kalanlarda adam eksikliğinden maça devam edemeyince soyunma odasına gittiler.
Biz, bu son olayları da maçın bir parçasıymış gibi izledik Sahada kimse kalmamıştı ve bizim penaltı muhabbeti de baymıştı. Haluk kaçalım istersen ufaktan deyince iyi dedim; kalktık. Bizim arka sokakta oturduğundan yolu beraber döndük. Yolda ben onun yediği gollerle dalga geçtim; o da benim kaçırdıklarımla. Derken yol ayrımına geldik ve vedalaştık.
Eve geldiğimde sol ayak bileğim ağrımaya başladı. Bu ne zaman oldu dedim kendi kendime ama çok üstelemedim nasıl olsa iki güne birşeyim kalmaz diye.